Kan Gölü - Tess Gerritsen

Kitabın Künyesi

Yazarı: Tess Gerritsen
Orijinal Adı: Blood Stream
Çeviren: İlkin İnanç
Sayfa Sayısı: 488

Tür: Popüler Roman - Bestseller
Yayınevi: Martı Yayınevi
ISBN: 978-605-5872-58-8
Baskı Tarihi:
2009
Özgün Dili: İngilizce
Fikrim: Tess Gerritsen'in heyecan dolu üslubunu hissedebileceğiniz bir kitap. Okurken hem korkutuyor hem düşündürüyor hem de heyecanlandırıyor.


Arka Kapak - Tanıtım Yazısı

Dr. Claire Elliot, Locust Gölünün sakin sularının kenarında huzurlu bir tatil kasabası olan Tranquility'yi görür görmez genç oğlu Noah'ı metropolün tehlikelerinden uzak tutabileceği ve babasının ölümünün açmış olduğu yaraların kapanabileceği bir yer olduğuna karar verir. Ne var ki kışın başlamasıyla beraber Claire'in kariyerini tehlikeye sokan bir haber gelir: hastalarından biri, genç bir çocuk, akıl almaz bir katliam gerçekleştirmiştir. Claire'le beraber bütün Tranquility'nin yakında fark edeceği gibi, bu olay kasabanın gençleri arasında hızla yayılacak bir cinayet salgınının yalnızca başlagıcıdır. Kasabanın gençleri çığırından çıkıp da kasabanın büyükleri onu suçlamaya başlayınca, Claire korkunç bir gerçeğin farkına varır: kasaba bu garip şiddet salgınıyla ilk kez sarsılmıyor! Görünüşe göre, Tranquility'nin çocukları her elli yılda bir, cinayet işlemeye varacak şiddet gösterilerinde bulunuyormuş. Claire bütün bunların altında tıbbi bir açıklamanın yattığını düşünür ve Locust Gölünün korkunç bir tehlike barındırdığına inanmaya başlar. Tranquility'yi -ve kendi oğlunu- tehlikeden korumak için elinden geleni yapmaya kararlıdır.

Eleştiri Yazısı

Eserde Tranquility adlı kasabadaki Locust Gölünde yüzen gençlerin elli yılda bir tekrarlanan öfke nöbetlerine yakalanıp öldürme eğilimlerinin artması ve Dr. Elliot'un on dört yaşındaki oğlu Noah'ı korumak için bunu araştırması anlatılıyor. Yazar bunu da akıcı üslubuyla çok da güzel başarıyor.

Eserin genel olarak ana düşüncesine bakarsak; bir annenin oğlunu korumak için her türlü zorlukla savaşıp her türlü engeli aşmasıdır. Ancak eserin bir diğer ana düşüncesi de; bazı kimselerin, kendi menfaatleri için bir sürü insanın hayatını tehlikeye atmaktan hiç çekinmemesidir.

Eser dil ve anlatım bakımından son derece sadedir. Ancak bu roman sonuçta tıbbi bir macera romanıdır. Bu nedenle de bazı tıp terimleri eserin kurgusunu tamamlamıştır. Bunların da açıklamaları verilmiştir.

Eser, betimlemeleriyle insanda o yerlerde yaşıyormuş hissini vermesi ve insanı sıkmaması sebebiyle çok başarılı bir eserdir. Ayrıca da yazarın eski bir dahiliye uzmanı olması sebebiyle aralara bilimsel ve tıbbi terimleri serpiştirmesindeki ustalık sebebiyle esere "Bir sanat eseridir." diyebiliriz. Okurken göreceksiniz ki yazar, çoğu normal vatandaşın bilmediği birçok bilimsel kelimeyi yazıda eğreti durmasını önleyerek romana yedirmiş.

Son olarak da, eser çok sürükleyici bir eser. Romanı okurken boş zamanım olsa da okusam diye can atacaksınız. Yani kısaca okuması için herkese öneririm. Ancak yalnızca bu kitabı değil, tüm Tess Gerritsen romanlarını.

İnternette okuduğum ve de katıldığım bir alıntı yaparak sözlerimi bitirmek istiyorum. "Kan Gölü kitabının sevdiğim yönü, diğer kitaplarda olduğu gibi baştan sıkıcı ve sonradan açılan bir kitap değil. Daha ilk sayfadan okuyucuyu kendisine esir ediyor. Tıbbi gerilim yazarlığında Tess Gerritsen sanırım tam bir usta."

Hayatım... Otobiyografi - Agatha Christie

Kitabın Künyesi

Yazarı: Agatha Christie
Orijinal Adı: An Autobiography
Çeviren: Azize Bergin
Sayfa Sayısı: 608
Tür: Anı & Biyografi

Yayınevi: Altın Kitaplar Yayınevi
ISBN: 978-975-21-1062-5
Baskı Tarihi:
Nisan 2009
Özgün Dili: İngilizce
Fikrim: Macera dolu öykülerin sahibinin de maceralı bir hayat öyküsü olsa gerek ve gerçekten de öyle. Bence muhteşem bir kitap. Kesinlikle okumalısınız.


Arka Kapak - Tanıtım Yazısı

Agatha Christie (1890-1976), tüm dünyada Polisiye Romanlar Kraliçesi olarak anılır. Kısa hikâyeleri ve sahne oyunlarının yanında yüzden fazla roman yazmıştır. Eserleri İngiltere'de bir milyar kopyanın üstünde satmıştır. Ayrıca, yüz farklı dile çevrilen eserleri, tüm dünyada yüz milyonlarca kopya satmıştır. Bu nedenle Christie, edebiyat tarihinde en çok satan romancı sıfatını almıştır.

Otobiyografi, yazarın ölümünden bir yıl sonra yayınlanmış bir çalışmadır. Eserde, yazarın sıradışı yaşam öyküsü ilk ağızdan gözler önüne serilmektedir.

Agatha'nın çocukluk yılları, yaptığı evlilikler, II. Dünya Savaşı'nda tanık olduğu olaylar, ikinci kocası Max Mallowan ile çıktığı arkeolojik kazı serüvenleri ve bir yazar olarak yaşadığı hayat deneyimleri bu kitapta oldukça özgün bir dil ve yaklaşımla anlatılmaktadır.

Onun efsanevi başarı öyküsü, yazdığı polisiye romanlar kadar ilginç ve sürükleyicidir.

Eleştiri Yazısı

Öncelikle şunu söylemeliyim ki: Eğer Agatha Christie hayranıysanız bence daha fazla zaman kaybetmeden kitabı almalısınız.

A. Ömer Türkeş'in, Radikal Gazetesinde yazdığı 'Ölüm Düşesi Kendini Anlatıyor' başlıklı yazısında da "Bir yazarın otobiyografisini okurken hayatıyla yazdıkları arasında bağlar kurmak, karakterlerinin hayatındaki karşılığını aramak kaçınılmazdır. Agatha Christie'nin otobiyografisi bu konuda büyük bir hazine sunuyor meraklısına. Christie, pek çok yazarlık sırrını da ifşa ediyor." dediği gibi eser, yazarın hayatındaki birçok kesiti öykülerinde nasıl ve nerede kullandığını anlatan çok değerli bir kaynak niteliğinde.

Türkeş'in yazısından bir pasaj daha okuyalım: "Tam on beş yıl süren ve yazarın hayattayken yayımlamadığı otobiyografik notları yayıncısı tarafından aradaki kopukluklar biraz olsun giderilmiş olarak derlenip yayına hazırlanmış. Okuyucular aradaki kopukluklardan ve yazarın hayatının kalan on bir yılının eksikliğinden dolayı huzursuzluk hissedebilirler. Bu huzursuzluğu sonsöz bölümünde şu sözlerle gideriyor Christie: 'O zamanlar neler yazdığıma baktım ve tatmin oldum. Yapmak istediğimi, yaptım. Uzun bir yolculuktaydım. Bu pek de geçmişe yapılmış bir yolculuk değil, daha çok ileriye yolculuk sayılmalı. Zaman ve yer kavramlarıyla kısıtlı kalmadım. Dilediğim yerlerde oyalandım, hatırlamak istediklerimi hatırladım, özellikle de nedense anlam taşıyan saçmalıklarımı sıraladım. Biz insanlar, böyle yaratılmışız. Ve şimdi yetmiş beş yaşıma geldiğime göre, durmanın tam zamanı diyorum. Çünkü hayat söz konusu olduğunda, söyleneceklerin hepsi bu kadar. Şimdi ödünç zamanla yaşıyorum, bekleme odasında, eninde sonunda gelecek çağrıyı bekliyorum. Sonra, bundan sonrakine geçeceğim, tabii o da her ne ise."

Agatha Christie'nin yaşam öyküsünün anlatıldığı bu romanın sonunda da resimlerle desteklenmesi çok güzel olmuş. Kitabın son söz bölümünü okurken ve resimleri incelerken duygulanıp gözlerinizden damla damla yaşların akacağını, içinize bir şeyin saplanacağını ve sizi etkisi altına alacağını göreceksiniz.

Yazar, eserine Irak'ta Asurluların başkenti Calah'ın bugünkü adı olan Nimrud şehrindeki tek göz odalı, kapısındaki tabelada Beit Agatha (Agatha'nın Evi) yazan kulübede başlıyor. Başlama nedenini ise "Avucunu derinlere daldırıp bir avuç anıyı gün yüzüne çıkarmak olduğunu' söylüyor ve giriş bölümünde diyor ki " Bir detektif hikâyesi yazmam gerekiyor, ama yazarlar doğal olarak kendilerinden beklenenin yerine, başka ne olursa yazmayı yeğlerler. Ben de birdenbire kendi yaşam öykümü yazmaya heveslendim; bana dediklerine göre de eninde sonunda herkes bu tutkuya kapılırmış. Bu tutku benim de birdenbire benliğimi sardı." İyi ki de sarmış benliğini ve böylece on beş yıllık bir serüvenden sonra bu muazzam eser ortaya çıkmış.

Toplumda daha doğrusu eleştirmenler arasında 'Agatha Christie sanat eseri yazamaz.' diye yaygın bir kanı var. Ancak bu eserde sanat eseri olmanın tüm kriterleri var ve eser her açıdan sanat eseridir. Bu nedenle eser böyle diyenlere çok ağır bir yanıt niteliğinde. Yazar, kendini kronoloji kıskacına kaptırmadan yalın ve rahat bir dille yazmıştır.

Eseri Azize Bergin'in yaptığı çeviri yönüyle incelersek eserde dil, çok sade ve anlaşılır. Bazı teknik terimler, Fransızca bölümler ve çok bilinmeyen kelimeler alt kısımda dipnot olarak verilmiştir.

Son olarak; tam on beş yıl boyunca yazım aşaması süren ve en sonunda da yazar tarafından "Yetmiş beş yaşımda artık durmanın tam zamanı" denilerek bırakılan eseri mutlaka okumanızı öneririm. Ancak çok kişinin okumayacağını da bilirim. Çünkü çoğu kimse bir yazarın kitaplarını yazarkenki hisleriyle ilgilenmez. Yazılan kitabın güzelliği yeter onlara. Derinlemesine düşünmez çoğu kişi. Ancak, bir yazardan hem de edebiyat tarihinde en çok satmış yazar olarak tarihe geçen bir yazardan yine onun diliyle yazarlık tecrübelerini dinlemek, eserlerini hangi düşüncelerle ve nasıl yazdığını, karakterlerini oluştururken kimlerden esinlendiğini, yayınevlerinin tarihe geçmiş bu yazarın ilk kitabını nasıl geri çevirdiklerini, yayınlamayı kabul edenlerin ise ona hiç denebilecek bir miktarda telif ödemelerini ve yaşadığı acı tatlı olayları dinlemek... Bunlar muhteşem hislerdir. Yine A. Ömer Türkeş'in yazısından bir bölüme daha bakalım. "...Mekânlar; Ashville’deki ev, İngiliz kırsalının sakin atmosferi, sonra uzak diyarlar Avustralya, Şark Ekspresi’nin geçtiği topraklar, Irak, Mısır izlenimleri okuyucuları için çok tanıdık gelecek. Özellikle hayatının her anında dilinden düşmeyen Ashville’deki ev. Christie polisiyelerinin büyük çoğunluğunun İngiliz kırsalında geçmesinin nedensiz olmadığını hatırlatıyor. Soylu, ya da zengin sınıfa mensup insanların evleridir anlattığı. Bu evleri, bu insanları içeriden yazdığı hemen anlaşılıyor." Buradan da anladığımız gibi Agatha Christie eserlerinde hayatından kesitleri de bolca kullanmıştır. Seslenişleriyle, fikirlerinin ve tecrübelerinin anlatıldığı bu roman yazarın cinayet konulu polisiye eserlerinden o kadar farklı ki... Ayrıca yazar romanı istediği yerden kesmiş, o bölüme kendi fikirlerini ve aklına gelen misalleri yazmış. Yine belirtiyorum ki romanın kronoloji mengenesine girip sıkıcılaşmasına asla izin vermemiş. Yazar romanında; "Poirot’un neden Belçikalı olduğundan tutun da Hercule ismine layık görülmesine, Miss Marple’ın yaratılış nedenine, roman kişilerinin fiziksel görünüşleriyle isimleri arasındaki uyuma, romanlarındaki İngiliz sömürgelerinden dönen ordu mensubu ve muflis aristokratların kimlerden esinlenerek yaratıldığına, polisiye roman için uygun bulduğu karakter sayısına kadar pek çok yazarlık sırrını ifşa eden Christie, suç ve ceza, katil ve kurban hakkındaki düşüncelerini de belirtmiş." diyor Türkeş.

Ve yazısını şöyle bitiriyor: "20. yüzyılda yaşamasına rağmen doğduğu 19. yüzyılın İngiliz hanımefendisi karakteristiğini yansıtan Agatha Christie’nin anılarını okuduktan sonra kanlı ve kaba öldürme sahnelerine neden hiç rağbet etmediği sorusu da siliniyor aklımızdan. Yazmaktan çok yaşamayı seven bir kadın için ‘Ölüm Düşesi’ lakabı şimdi hiç sevimli gelmiyor..."

Bizans'ın Son Günleri - Yannis Kordatos

Kitabın Künyesi

Yazarı: Yannis Kordatos
Orijinal Adı: Ta Teleutaia Chronia Tis Byzantinis Autokratorias
Çeviren: Muzaffer Baca
Sayfa Sayısı: 93
Tür: Tarihî

Yayınevi: Alkım Yayınları
ISBN: 975-337-150-0
Baskı Tarihi:
2006
Özgün Dili: Yunanca
Fikrim: Yanlı bir tarihçilik anlayışını benimseyen ırkçı bir yazarın elinden çıkmış kötü bir kitap olarak nitelendirdiğim bu eseri önermiyorum.


Arka Kapak - Tanıtım Yazısı

Bu araştırmamla tarihi gerçekleri yerine oturtmak istiyorum. Tarihçilerimiz Bizans İmparatorluğu'nun dağılış ve çöküş nedenlerini çarpıttıkları gibi, dini çekişmelere dayandırdıkları birçok asılsız bilgiyi de okuyuculara yansıtıyorlar. İstanbul'un Türkler tarafından fethiyle ilgili, tamamen yalanlar üzerine inşa ettikleri bilgileri okuyucuya aktararak gerçekleri gizliyorlar.

Bu kitapta sunacağım belgeler bütün bu iddiaları susturacak niteliktedir. İstanbul'un fethini hamasi propaganda malzemesi olmaktan çıkarıp, tarihteki yerine yerleştirmenin ve gerçekleri olduğu gibi yansıtmanın zamanı gelmiştir.

Yannis Kordatos Ekim 1931


Eleştiri Yazısı

Eserde İstanbul'un Fethi yani Bizans İmparatorluğunun yıkılışı öncesi Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarının durumu (Bizans'ın kuruluşu ve şâşâlı günleri), Bizans'taki mezhep kavgaları ve ekonomik çöküş anlatılmıştır. Bizans dahilinde fetih ve sonrasında da fethin dünyadaki yankılarına da değinilmiştir.

Eser bilimsel bir dille Bizans'ın Fethinin neden ve sonuçlarını, oluşunu yansız bir şekilde anlatmak için yazılmıştır. Buna rağmen Yunan yazar ırkçılığına yenik düşmüş kitabı yazma amacı ve kitabın ana düşüncesinden tamamen uzaklaşmıştır. Kişiler ve olaylar gerçektir. Dipnotlar da bunu kanıtlar niteliktedir. Ancak yazarın bazı olayları çarptırarak yansıttığı da değişmez bir gerçektir. Özellikle fethin gerçekleşmesinin anlatıldığı 'İstanbul Nasıl Fethedildi?' adlı bölümün aşırı derecede çarpıtıldığı, abartıldığı ve bilgilerinin yanlış olduğu apaçık. Fatih'in İstanbul'u anlaşmayla ve kapıların Bizans'taki imparator muhalifi ayrılıkçılar tarafından açılmasıyla aldığını söylüyor. Yazar her ne kadar da "Objektif yazdım." veya "Gerçekleri ortaya çıkaracağım." dese de ayrıca dipnotlar verse de yazdıklarının tarihsel gerçeklerle örtüşmediğini görüyoruz.

Eleştiri yazımı noktalarken eseri çeviri bakımından da inceleyeceğim. Çeviriye kısaca 'anlaşılır' diyebiliriz. Ayrıca da bazı kelimelerin Yunanca asıllarının da verilmesi güzel olmuş.

Kendini Arayan Adam - Halit Ertuğrul

Kitabın Künyesi

Yazarı: Halit Ertuğrul
Sayfa Sayısı: 93
Tür: Dinî ve Tasavvufî
Yayınevi: Nesil Yayınları
ISBN: 978-975-408-165-7

Baskı Tarihi: Ekim 2009
Özgün Dili: Türkçe

Fikrim: Okumanızı önermem. Eserin bir reklam ürünü olduğuna inanıyorum. Dili de çok ağır ve hiç edebî değil.

Arka Kapak - Tanıtım Yazısı


Kendini Arayan Adam; yaşanmışın romanıdır. Aynı zamanda inançsız ruhlarda saklı kuşkuların, açmazların, sıkıntıların ve inkardan kaynaklanan bunalımlarında hikayesi...
Kendini Arayan Adam; yazarımızla tanışıyor. Kuşkularında geçen tartışmalar sonucu nihayet İslamla kucaklaşıyor. İslamla kucaklaştığı yerde huzurla tanışıyor.

Sonuç: bir hayatın daha mana kazanması. Ve inkarla geçen bir ömürde kaybedilen güzelliklere ulaşma gayreti... İnsanın insana sunabileceği en iyi eser yine insansa, bu kitap, bir insanı kazanmanın metodunu sunuyor. Kendini Arayan Adam; insanca tereddütlerin yumak yumak işlendiği bir hayat hikayesidir.


Eleştiri Yazısı

Tasavvuf konusunda tecrübe sahibi ya da en azından tasavvufî eserleri okuma fırsatı bulmuş insanları kesmeyecek bir kitap ... Zaten kitabın önsözünde de ortaokul ve lise öğrencileri için yazıldığını okuyabilirsiniz. Ancak yazar böyle bir kitapla çocukları bile kandıramaz. Kısaca bu kitap günümüzde herkesçe bilinen bir cemaatin propagandasından ibaret.

Hikaye doğal değil aksine son derece yapmacık. Yirmi beş - otuz yılını bir ideal uğruna harcamış olan ve profesör olmuş bir insanın birkaç saatlik bir otobüs yolculuğunda her şeyi silip atması, çok çabuk ajite olması insana fıkradan da komik geliyor.

Bu kitabı gözyaşlarıyla bitirdim diyenlerin aksine ben bu kitabı kahkahalarla gülerek bitirdim. O kadar komik. Daha doğrusu insanların artık bunlarla kandırılacağını düşünmek acınası bir durum. Trajikomik... Bana kalırsa kitabı kesinlikle tavsiye etmiyorum. Bu kitabı tamamen bir vakit kaybı olarak görüyorum.

Kitap oldukça basit, oldukça taraflı, bir o kadar da yanlış. Zira, bir kere Türk halkının çoğu gibi komünizmi din karşıtı bir ideoloji sanan Ertuğrul, ateistliği, komünistliği ve anarşistliği birbirine karıştırmış. Çünkü Müslüman birinin de Komünist olması mümkündür. Ne yazık ki hâlâ, Marksizm, Sosyalizm, Komünizm kavramları halkımız tarafından anlaşılamadı. Bu gibi kavramları kulaktan dolma bilgilerle ve desteksiz yazılan kitaplarla, okumadan araştırmadan kafa yormadan karalayıp çöpe atıyorlar. Vaziyete baktığımızda, insanlarımızın kalıplarından kurtulmaları daha çok uzun yıllar alacağa benziyor. Ayrıca; Ertuğrul'a bu kavramları çok iyi araştırmasını tavsiye ediyorum.

Kafası dinî - tasavvufî konularda karışmış, arayış içinde olanlara böyle çocuksu ve komik hikayeler okuyacaklarına Mevlâna'nın Mesnevî'sini ve de son derece basit anlatımla Allah aşkını işleyen Yunus Emre'nin şiirlerini tavsiye ediyorum. Öğrencilerin beyinlerini yıkamaya ve onları cemaatlere sevk etmeye yönelik kitapları hiç onaylamadığımı da belirtmek istiyorum.

Ayrıca kitabın hemen hemen her yerinde verilen kaynağa baktığınız zaman kitabın bir reklam ürünü olduğunu anlıyorsunuz. Sonuçta din ile ilgili bir kitap yazılacaksa o dinin kutsal kitabı kaynak olarak kullanılmalı. Ben bu kitap gibi kitapları hiç kimseye tavsiye etmem. En azından bu gibi kitapları okumazsanız cemaatlerin beyin yıkama çalışmalarına maruz kalmamış olursunuz.