Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Peyami Safa

Kitabın Künyesi

Yazarı: Peyami Safa
Sayfa Sayısı: 124
Tür: Türk Edebiyatı
Yayınevi: Alkım Yayınevi
ISBN:
975-6363-82-7
Baskı Tarihi
: 2004
Özgün Dili: Türkçe

Fikrim: Türk Edebiyatının ilk psikolojik romanlarından olan bu eserde Peyami Safa ustalığını konuşturmuş. Ben çok beğendim.

Arka Kapak - Tanıtım Yazısı


İnsanın ruhuyla bedeni arasındaki korkunç ilişkiyi anlatıyor Peyami Safa.

Mutlulukların ve felaketlerin bu derece kuvvetli anlatılabilmesi unutulmaz klasikler arasına sokuyor bu kitabı.

Çünkü sevildiğini hissetmenin yarattığı mucizeler var bu sayfalarda.


Eleştiri Yazısı

"Bu sayfalarda; insan, hakiki acıyı, ıstırabı, bir gölge halinde bile olsa, seferberliğin aç İstanbul’unu buluyor."

Bir usta yazarın yazdığı eseri en iyi bir başka usta yazar yorumlayabilir. Nitekim bu eseri de Ahmet Hamdi Tanpınar yukarıdaki satırlarla çok iyi yorumlamış bence.

Romanda bacağından rahatsız olan bir gencin sağlığına kavuşmak için çırpınışları anlatılır. Bunun yanısıra gencin kendinden dört yaş büyük bir kıza olan aşkıyla uğraşması da gencin ruhi bunalımlarını daha da büyütür. Romandaki çocuğun sakat kalma korkusu roman boyunca tüm şiddetiyle hissediliyor.

Peyami Safa’nın ve Türk edebiyatının en önemli eserleri arasında gösterilen bu roman, yazarın çocukluk ve gençlik yaşlarında geçirdiği bir hastalık nedeniyle yaşadığı zor günleri son derece akıcı ve sade bir dille anlatıyor. Bu nedenle bir otobiyografik roman da diyebiliriz. Yazarın kendisi de uzun yıllar bir kemik rahatsızlığıyla cebelleşmiş, aylarca hastanede yatmış, müthiş acılar çekmiş ve tüm bunları bu romana yansıtmış. Aynı zamanda başkahramanın kişiliği de yazarla büyük oranda birleşmektedir.

Roman, ruh tahlilleri açısından da çok önemlidir. Edebiyat tarihçilerine göre Türk Edebiyatında ruh tasvirlerinin en iyi yapıldığı romandır ve baştan sona "Ben Merkezli Roman" örneği sergilemektedir.

Bir psikolojik roman diyebileceğimiz kitapta, romanın kahramanı çocuğun psikolojisi çok gerçekçi olarak dile getirilmiş. Psikolojik bir roman olmasına karşın çok da sürükleyici bir yanı var. Yazar romanında realizmin doruklarına çıkmış. Öyle ki pansuman sahnelerindeki acıyı siz de yaşıyorsunuz sanki.

Realizmin bir başka göstergesi de "Kozmopolitlerin Hücumu" adlı bölümde dönemin siyasi ve sosyal olaylarına atıfta bulunulması. Bu bölümde milliyetine çok bağlı olan hasta kahramanımızla Avrupa hayranı paşa ve paşanın destekçisi Doktor Ragıp'ın münakaşası anlatılıyor. Bunun romanın gerçekçiliğine katkısı çok büyük.

Yazarın alakasız yerlerde Shakespeare'in Hamlet adlı trajedisinden 'Zavallı Yorik' alıntısı karakterin şaşkınlığını, buhranlarını, bilincinin çok da yerinde olmadığını, melankolik ruh halini çok iyi gösteriyor.

Romanda tezatlar büyük bir yer tutuyor hatta romana tezatlar romanı dahi denebilir. Bunlar hasta gencin ruhî durumuyla yakından ilgilidir. Hasta genç; kapalı mekan, tabiat, sağlık, hastalık, zenginlik, yoksulluk, çirkinlik, güzellik, kader, saadet hasreti, hayat, ölüm, korku ve ümit tezatları içindedir. Romandaki hasta genç pek çok mahrumlukla kıvranırken, yazar onun karşısına tam zıddı bir tip çıkarır: Doktor Ragıp. Ragıp, yakışıklı, sağlıklı, mesleğini eline almış, hali vakti yerinde, Avrupai bir gençtir. Yani; baş kahramanın tam tersi. Roman kahramanı sıhhat, hastalık tezadı arasında buhranlar geçirir. Ragıp'ın Nüzhet'i elinden alacağından korkar. Romandaki bir başka tezat da gerçek-yalan tezadıdır. Kahramana göre yalana tüm mahlukat hatta dağlar, taşlar dahi isyan etmelidir.

Romanda öyle can alıcı cümleler var ki... Örneğin; "Ağaçların sıhhatini bile kıskanırdım." cümlesi hasta bir çocuğun hastalığından ne kadar bıktığını yeterince anlatmıyor mu? "Keşke futbol oynasaymışım; belki de bacağımı Nüzhet’in aşkı kadar yormazdı." cümlesi de aşkının ümitsizliğini yeterince vurgulamıyor mu?

Hasta genç, yoksul ve kenar mahallenin evleri ile kendi durumu arasında büyük bir benzerlik buluyor. Onlar gittikçe eskiyor, dökülüyor ve ayakta durmak için bakıma ve ameliyata ihtiyacı var, kendisi de öyle...

Gence göre hastalar kan akrabalığından daha yakındırlar birbirlerine, çünkü onları acı ve korku birleştirmiştir. Kendisi de onların içindedir. Fakat onun yanında kendisine destek olabilecek bir büyüğü yoktur. O hep yalnızdır. Annesinin yanındayken, paşayla veya Nüzhetle olduğu zaman bile yalnızdır. Çok acı çektigi, kültürlü ve felsefi düşünce tarzına aşina olduğu için kırk, elli yaşın tecrübesine sahiptir.

Yazar, eksiltili cümlelerle, yarım cümlelerle, tek kelimelik cümlelerle o kadar çok şey anlatmış ki... Çocuk denecek yaştaki birinin süssüz, yalın ama bir o kadar da içten, duygulu, çocuksu anlatımını yakalamış.

Kelimelerin özenle seçildiği, tıbbi terimlerin doğru olarak kullanıldığı dikkati çekiyor. Bu da gerçekten bir muayene odasında olduğunuz hissine kapılmanızı sağlıyor.

Ana başlıkların altlarına yazar tarafından birer cümlelik yazılar yazılmış. Bu da romana şiirsel bir tat vermiş.

Aynı zamanda yazar, aşağıdakiler gibi ilginç saptamalarda da bulunuyor.

"Her gidişimde, hastanelerin bahçeleri bana hüzün verirdi. Bunun manasını şimdi bulmaya çalışıyorum ve hastalıkla tabiat arasındaki büyük tezadı anlıyorum. Bu, bir bahçeden hastaneye girerken ve bir hastaneden bahçeye çıkarken en çok hissedilen şeydir."

"Istırabın derinliklerine indikçe sevincimizi kaybetmek korkusu kalmadığı için yeni bir sevinç başlıyor, ıstırabın ilacı ıstırabtır ikisinin toptan sonucu sevinç..."

"Felâketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir, fakat annelerle değil, annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil, zarbedilmiş olur: Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseden anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa ve çocuktan anaya her intikal edişinde büyüdükçe büyür."

Kitabın başlarındaki nota göre yayınevi, genç kuşakları dikkate alarak günümüz imlasıyla ve kimi Arapça, Farsça sözcüklerin Türkçe karşılıklarını temel alarak kitabı yayına hazırlanmış. Dil de canlı, sürekli değişen, gelişen bir şey olduğu için bu olumlu bir gelişme bence.

0 Response to "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Peyami Safa"